(Hindistan ve trafik
deyince, durup bir nefes aldım yazının bu noktasında. Bir anda gözlerimin
önünde beliren anılardan anladım ki bu konuda birkaç cümle etmeli. Fakat
yazmaya başlayınca malum “birkaç cümle” o kadar uzadı ki, bu konuyu daha sonraya, yeni bir
blog yazısı olarak bıraktım. Yani Darjeeling sokaklarında yanındaki arabayla arasında
sadece bir santimetre bile varken rahatça yoluna devam eden şoförler, "Blow Horn" ve "Use Dipper at Night"lar başka bir
yazıya… Ne derler; Beni izlemeye devam edin!)
Blogda Varanasi yazımda Hindistan için şöyle demiştim; “Ülkeye giriş yaptığınız havalimanından dışarıya adım
attığınızda ya bu ülkeden nefret edersiniz ya da tutkuyla bağlanırsınız. İşte
ben de 2006 yılında bir Kasım günü, Yeni Delhi Indira Gandhi
Uluslararası Havalimanından dışarıya adım atarken bu ülkeye bağlanmıştım…”
O gün aslında Hindistan’a
özgü o “özel” kokuyla da tanıştığım gündür. Havalimanı binasına girdiğiniz anda sizi karşılayan ve tüm Hindistan’da nereye giderseniz gidin, her an hissettiğiniz,
üzerinizdeki giysilere sinen koku; biraz baharat, biraz ter, biraz parfüm, biraz tütsü, biraz her türlü insan sıvısı, biraz sokaklardaki sahip oldukları imtiyazı
sonuna kadar kullanan ineklerin ya da her yerde karşınıza çıkıveren maymunların kokusu ve üzerine bolca da havadaki nem... Anlatması benim
için kolay değil, ama Gregory David Roberts, kült kitabı Shantaram’da bu kokuyu çok güzel
betimlemiş;
“…Nefrete karşı umudun tatlı, terli kokusu ve sevgiye karşı
açgözlülüğün ekşi, boğucu kokusu… Tanrıların, Şeytanların, imparatorlukların,
çöküşün ve yeniden dirilişin eşiğindeki uygarlıkların kokusu. Ada Şehir’de
nerede olursanız olun, denizin mavi kokusunu ve makinelerin kanla karışık metal
kokusunu alabilirdiniz. Durgunluğun ve hareketin, altmış milyon canlı nüfusun
yarıdan fazlasını oluşturan sıçanların ve insanların boşa harcanışının kokusu.
Kalp kırıklığının, yaşam mücadelesinin ve bizi daha cesur kıran
başarısızlıklarla aşkların kokusu. On
bin restoranın, beş bin tapınağın, türbenin, kilisenin, caminin, ve
parfümlerle, baharatlarla, tütsülerle, yeni kesilmiş çiçeklerle dolu pazarların
kokusu…” (Meraklısına not, G.D. Roberts'in Ada Şehir'den kastettiği yedi ada üzerinde kurulmuş olan Bombay veya Mumbai...)