Peru ve Bolivya
Kısa bir Güney Amerika Macerası 6
Deniz seviyesinden 3800 metre yüksekte gökyüzü daha bir
parlak sanki… Serin bir Kasım sabahında Puno’da, otelde kahvaltımızı yaparken
bir yandan da parlak gökyüzünü, hemen önümüzdeki Lago Titicaca’yı ve uzaklarda
olduğu için çirkin binaları seçilmeyen Puno şehrini seyrediyoruz.
|
Lago Titicaca ve uzaklarda Puno |
Peru’da konakladığımız otellerde kahvaltıda favorilerim
bizdekilere kıyasla devasa sayılabilecek boyutlarda ve bol çeşitteki fıstıklar
ve suyla seyrelterek içtiğim Cafe Americana oldu... Her ikisinin de sevdiği
bereketli topraklarda olduğumuzdan sanırım hem fıstıklar hem de kahve çok
lezzetliydi.
|
Lago Titicaca; Yeniden suya indirlmeyi bekleyen gemi... |
Bugünkü ilk durağımız yüzen adalar; Uros. Efsaneye göre Uros
yerlileri Güneş’ten önce, henüz dünya hala soğuk ve karanlıkken yaşıyorlardı.
Üstelik boğulmaya veya yıldırımlara karşı da dirençliydiler. Fakat insanoğluyla
kaynaşma emrine “Süper” özelliklerini yitirmemek adına karşı çıktılar ve bu
saygısızlıkları da onların cezalandırılmalarına neden oldu. Dağıldılar,
kimliklerini, dillerini ve geleneklerini kaybettiler. Uro-Aymara’lar haline
dönüştüler ki; bugün konuştukları dil de Aymara dili.
|
Uros; Yüzen Adalar |
Uros adası sakinleri günümüzde Puno’ya tekne ile yaklaşık 45
dakika mesafede “Totora” sazlarından yaptıkları “yüzen” adalarında yaşıyorlar.
Totora, Tititicaca gölüne özgü bir bitki. Dağlarda yaşayan And yerlileri için
coca bitkisi ne kadar önemliyse, gölde yaşayan Uros’lular için de Totora o
kadar elzem desek yanlış olmaz… Adalarını, evlerini ve teknelerini bu bitkiden
yapıyorlar ve bitkinin değişik bölümleri hem yemeklerinde yer alıyor hem de
ilaç olarak kullanılıyor. Sözgelimi; Totora kamışlarının dibindeki beyaz bölüm
yüksek oranda iyot içerdiğinden guatr’a karşı kullanılıyormuş.
|
En küçük Uros sakinlerinden... |
Totora sazlarından yapılma adaların suyun altında kalan
bölümlü çok çabuk çürüdüğünden sürekli zemini yenilemek gerekiyor. Adaların
üzerinde yürümek farklı bir duygu; biraz zor, zemini sağlam olmayan bir yerde
yürümeye benziyor, sanki balçık çamurda yürümek gibi… Birkaç aile bir araya
gelip adalarını yapıyorlar, üzerlerine de evlerini kurup yaşıyorlar. Olmadı
işler ters gitti anlaşamadılar mı? Kolay. İsteyen adasını kesip diğerlerinden
ayırıyor…
|
Uros el işleri |
Oldukça misafirperver ve cana yakın ada sakinlerinin –ki
topu topu 2000 kişiler- ana geçim kaynağı balıkçılık ve turizm. Nakış, örgü ve
benzeri Uros yapısı el işleri oldukça ünlüymüş. Adalara ayak basar basmaz bu el
işleri önünüze seriliyor zaten. Adalarda, artık turizm tecrübesi edinmiş
yerliler Size maketler üzerinde adaların nasıl yapıldığını gösteriyorlar.
İsterseniz Totora sazından yapılma bir kulübeyi ziyaret edebilir ya da yine ada
yerlilerinin sazlardan yaptığı bölgeye özgü tipik teknelerle sadece 10 N. Soles
karşılığında küçük bir tura katılabilirsiniz.
Sonraki durağımız Taquile adası için Uros’dan ayrılırken
misafirperver ve cana yakın Uros’lu kadınlar tipik pembe, turuncu etekleri,
parlak yeşil ceketleri ve küçük sevimli şapkalarıyla, erkekler de beyaz
gömlekleri ve renkli örme chullos’ları başlarında, arkamızdan el sallayarak ve
şarkılar söyleyerek bizleri uğurladılar. Sonraki durağımız için teknemizle
yaklaşık bir 2 saat daha var.
|
Uzaklardan Taquile Adası |
|
Taquile Adasından |
Taquile adası 1700 kadar “taquilenos” denilen Quechua dilinde
konuşan yerlinin yaşadığı yeşil bir ada. Adada Taquilenoslar Inka’ların “Çalma,
Yalan Söyleme, Tembel olma” düsturu doğrultusunda kolektif bir yaşam
sürüyorlar. Geçim kaynakları balıkçılık, ağırlıklı olarak patates
yetiştirdikleri tarım ve turizm –ki adayı yılda yaklaşık 50,000 turist ziyaret
ediyormuş-. Ada yerlileri kadın, erkek ve çocuk hepsi yün eğirip, dokuma işiyle
uğraşıyorlar ve bu el yapımı tekstil ürünleri de oldukça ünlü. Ayrıca Ada
erkeklerini bir köşede oturmuş örgü örerken de görebiliyorsunuz. Yerlilerin
farklı ve kendilerine özgü bir de giyim tarzları var. Sözgelimi; erkekler uzun
kuyruklu örgü şapkalar takıyorlar ve bu şapkanın kuyruğu kişinin evli, bekar,
evliliğe hazır ya da değil oluşunu simgeleyecek şekilde farklı taraflara yatırılıyor.
|
Kendilerine özgü kıyafetleri içinde Taquilenoslar |
Adanın küçük limanından merkezine yaklaşık 400 –belki daha
fazla- basamağı tırmanarak ulaşıyorsunuz. Yukarı çıktıkça güzelleşen manzara
bana Akdeniz’i anımsattı açıkçası. Merkezdeki küçük meydanda Taquilenos’ların
meşhur oldukları el yapımı tekstil ürünlerinin ve diğer başka hediyelik
eşyaların satıldığı bir kooperatif binası var. Ayrıca lezzetli balık ve
kızarmış patates yiyebileceğiniz 1-2 restoran. Yanında önerim “son inka” yani;
Inca Cola. Her ne kadar adı kola olsa da tadı daha çok gazlı limonataya
benzeyen Inca Cola’yı Ben çok sevdim açıkçası…
|
Son İnka; Inca Cola |
Taquile adası ile ilgili ilginç 1-2 ayrıntı; Adanın tek
enerji kaynağı bir jeneratör ve onu da her gün sadece birkaç saat
çalıştırıyorlarmış. Adada motorlu herhangi bir araç yok ve en ilginci adada
köpek de yok…
Dönüşte, bu kez adanın diğer tarafındaki yine 400 kadar
merdiveni inip teknemizle Titicaca manzaralarının tadını çıkararak Puno’ya
doğru hareket ediyoruz.Puno’ya yaklaşırken hava kapalı ve yağmur yağıyor.
Puno’da evlerin neredeyse tamamı yarım kalmış izlenimi
veriyor. Duvarlar tuğla ya da sıvalı bırakılmış ve en üst katlarda çatı yerine
bir üst kata ait uçlarından inşaat demirleri yükselen kolonlar var. Sokaklar da
yer yer yılın nerdeyse her günü öğleden sonra yağan yağmurun etkisiyle kalın
bir çamur tabakasıyla kaplı. Puno’nun da, merkezinde bir katedral olan bir
Plaza des Armas’ı var tabii ki… Bu meydan ve etrafındaki birkaç sokak bu şehrin
dolaşılabilecek tek bölgesi. Şemsiyemizin altında bu sokaklarda Bizim gibi
turistlerin arasına karışıp dolaştık. Bölgede çok sayıda hediyelik eşya satın
alabileceğiniz mağaza, internet cafe ve restoran mevcut. Mütevazi bir
restoranda iki kişilik güzel bir akşam yemeği 40 N. Soles -10 USD’den biraz
fazla- civarında. Eğer internete ihtiyacınız varsa buradaki cafeleri denemenizi
öneririm çünkü kaldığımız otelde bir sayfayı görüntülemek neredeyse yarım saat
sürüyordu…
|
Copacabana yolcusu kalmasın... |
Ertesi sabah Bolivya tarafında bize yardımcı olacak yerel
acente Transturin’e ait otobüs (www.transturin.com) bizi otelimizden aldı.
Bolivya sınırını geçeceğimiz Copacabana yaklaşık 3,5 saat mesafede…
Son olarak yol üzerindeki küçük bir kasabadan söz etmek
istiyorum; Juli. Günümüzde çok sıradan küçük bir kasaba olarak görünse de
zamanında İspanyollar bu kasabaya tam 4 tane gerçekten haşmetli kilise/katedral
inşa etmişler. Kolonyal mimarinin güzel örneklerinden olan bu yapıların amacı
da bölgede yaşayan yerli toplumunu etkileyip kitleler halinde Katolik
yapmakmış. Basit bir kasabanın sıradan binaları arasında yükselen 4 gösterişli
bina çok uzaklardan bile seçiliyor…
Turumuzun Peru bölümü buraya kadardı, sonrası Bolivya…
Sürecek